24 Kasım 2016
Bu mektubu size en eski gazetelerden biri ve Sosyal Demokratların sesi olan Cumhuriyet gazetesinin polis operasyonuna maruz kalmasından bir gün sonra Bakırköy Cezaevi’nden yazıyorum. Şu anda gazetenin 10’dan fazla yazarı gözaltında. (Eski) genel yayın yönetmeni Can Dündar da dahil dört kişi ise polis tarafından aranıyor.
Bu Türkiye’nin herhangi bir yasaya uymamak ya da haklara saygı duymamak yönünde bir karar aldığının açık bir göstergesidir. Şu anda 130’dan fazla gazeteci hapiste ki bu bir dünya rekorudur. İki ay içerisinde 170 gazete, dergi ve radyo/TV kapatıldı. Şu anki hükümetimiz, “gerçeği” ve “doğruyu” tekelleştirmek istiyor, yöneticilerinkinden hafif farklı olan herhangi bir görüş şiddetle bastırılıyor: Polis şiddeti, günlerce ve gecelerce (30 güne kadar) gözaltı, hapis…
Ben 19 Ağustos’ta sırf “Kürt gazetesi” olan Özgür Gündem’in danışmanlarından biri olduğum için tutuklandım. Basın kanunun 11. maddesinin açıkça belirttiği üzere danışmanların gazete üzerinde hiçbir yasal sorumluluğu bulunmamasına rağmen, ben henüz hikayemi dinleyecek bir mahkemeye çıkarılmadım. Bu Kafkaesk davada, benimle birlikte 70 yaşındaki dilbilimci ve çevirmen Necmiye Alpay da tutuklandı ve terörizmle yargılanıyor.
Bu mektup acil bir çağrıdır! Durum çok ciddi, korkunç ve aşırı derecede endişe vericidir. Türkiye’deki totaliter bir rejimin kaçınılmaz bir şekilde sonunda tüm Avrupa’yı da sarsacağına inanıyorum. Şu anda “mülteci krizi”ne odaklanmış olan Avrupa, Türkiye’de demokrasinin kaybının tehlikelerini tamamen göz ardı ediyor gibi görünüyor. Şu anda biz – yazarlar, gazeteciler, Kürtler, Aleviler ve tabii kadınlar – “demokrasi krizi”nin ağır bedelini ödüyoruz. Avrupa yüzyıllardır akan kanın ardından tanımladığı, Avrupa’yı Avrupa yapan değerler konusundaki sorumluluğunu üstlenmelidir: Demokrasi, insan hakları, ifade ve düşünce özgürlüğü…